Fatih Uzun, ASSET Global Logistics Integration Yönetim Kurulu Üyesi
Avrupa Yeşil Mutabakatı ile Avrupa Birliği’ndeki (AB) sanayi faaliyetlerinin çevre dostu bir dönüşüme tabi tutulması amaçlanmakta olup, öncelikle 2030 yılına kadar karbon emisyonunun yüzde 55 oranı altına çekilmesi, 2050 yılında ise sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşılması öngörülüyor. Sınırda Karbon Düzenlenmesi Mekanizması da (SKDM), Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde AB içinde 2005 yılından bu yana uygulanan Emisyon Ticaret Sistemine (ETS) eşdeğer bir karbon fiyatlandırmasının, bu kapsama giren ürünlerin ithalatı aşamasında da uygulanmasını temin edecek bir uygulama olacak. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasının regülasyon bağlamında temelini teşkil eden Tüzük, Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi tarafından 10 Mayıs 2023 tarihinde imzalanarak ve 16 Mayıs 2023 tarihli L 130/52 sayılı AB Resmi Gazetesi’nde yayımlandı. Söz konusu Tüzük, 1 Ekim 2023 tarihinde raporlama yükümlülüğü ile sınırlı olarak uygulamaya girecek olup, 1 Ekim 2023- 31 Aralık 2025 tarihleri arasında, mali yükümlülük doğmayacak bir geçiş dönemi söz konusu olacak.
Simülasyon dönemi
Geçiş dönemi, ilk aşamada SKDM’nin ne şekilde uygulanacağının simüle edilmesi, ilgili verilerin temini ve uygulamada revize edilmesi gereken durumların tecrübe edilmesi gibi süreçlerin analizi ile yürüyecek gibi görünüyor. Bu süreçte edinilen deneyimler sayesinde sistem üzerinde gerekli düzeltmeler ve ikincil regülasyonların oluşturulması planlanıyor. Bu takvimden hareketle, 2025 yılı sonuna kadar olan geçiş döneminde, ithal edilen ürünlerin içeriğindeki emisyonlar için herhangi bir ücretlendirme yapılmayacak ancak bu ürünlere ilişkin mali yükümlülükler 1 Ocak 2026 itibariyle ödenmeye başlanacak. Öncelikle AB’ye ihracat yapan tüm AB dışı ülkelerin Sınırda Karbon Düzenlenmesi Mekanizması uygulamasına tabi olacağının belirtilmesi gerekiyor. Türkiye olarak her ne kadar Gümrük Birliği içinde olsak da, AB’ye üye olmadığımızdan SKDM’ye tabi olacağımızı belirtmemiz lazım. Türkiye olarak AB’ye 2022 yılında 103,1 milyar ABD Doları tutarında ihracat yaptığımızı ve bu tutarın da toplam ihracatımız içindeki payının yüzde 40,6 oranında olduğunu dikkate aldığımızda, Sınırda Karbon Düzenlenmesi Mekanizmasının ülkemiz ihracatçıları için ne kadar önemli olduğunun vurgulanması önemli.
Lojistik sektörü de yakında dahil olur
Sınırda Karbon Düzenlenmesi Mekanizması ilk aşamada, demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik ve hidrojen sektörlerini kapsıyor. 2025 yılı sonuna kadar ve sonrasında 2028 yılı itibariyle iki yıllık dönemler içinde, Avrupa Komisyonu’nca yapılacak analizler çerçevesinde yeni kullanıcı sektör ve ürünleri içerecek şekilde Mekanizma’nın genişletilmesi ve en geç 2030 yılına kadar AB Emisyon Ticaret Sistemi içindeki tüm sektörleri içermesinin kuvvetle muhtemel olduğunu düşünüyorum. Lojistik sektörünün de bu plan takviminde 2030 yılına kalmaksızın Sınırda Karbon Düzenlenmesi Mekanizması’na dahil olması sürpriz olmayacaktır.
Lojistiğe her alanda temas ediyor
SKDM’nin lojistik sektörünün neredeyse her alanına az ya da çok temas edeceğini veya dönüşüme uğratacağının ifade edilmesi gerekiyor. “Yeşil Lojistik” kavramını en basit tanımıyla, çevreye uyumlu verimli taşıma ve dağıtım sistemlerinin geliştirilmesi, ambalaj ve atıkların azaltılıp, katı ve tehlikeli atıkların imhası, emisyon ve gürültü kontrolü, lojistik faaliyetlerde enerji kullanımının ve malzeme kullanımının azaltılması gibi faaliyetleri kapsayan bir süreç olarak anlatabiliriz. Bu açıdan, Sınırda Karbon Düzenlenmesi Mekanizması çerçevesinde geliştirilecek uygulamaların lojistik sektörünü yeniden şekillendireceğini söyleyebiliriz. Türkiye gibi ihracatının neredeyse yarısına yakın bir bölümünü AB’ye yapan bir ülke için, lojistik ve taşımacılıkta karbon emisyonlarının düşürülmesi ve çevreye verilen zararın minimize edilmesi, yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelimin arttırılması, karbon salınımı fazla olan araçların kullanımının azaltılması, intermodal taşımacılığın daha yaygın kullanımı ile “Yeşil Liman” uygulamalarının genişletilmesi gibi süreçlerin tamamının lojistik sektörünü SKDM sebebiyle değişim ve dönüşüme uğratacak süreçler olarak sayabiliriz.
Limanların yüzde 20’si ‘Yeşil’
Lojistik sektöründe faaliyet gösteren, kara, deniz ve hava yolu taşıma şirketleri ile liman işleticilerinin iş ve işlemlerine ilişkin süreçleri bu perspektif temelinde yeniden dizayn etmeleri zorunluluğu doğacak. Örneğin mevcut durumda ülkemizde faaliyette olan yaklaşık 100 limandan sadece 20’si Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın ‘Yeşil Liman’ (Green Port) Sertifikası ile belgelendirilmiş durumda. Bu anlamda alacağımız daha çok mesafe bulunuyor.
Lojistikte gelişmekte olan ülkelere talep artacak
International Transport Forum (ITF) tarafından hazırlanan Transport Outlook Report 2019 başlıklı raporda, 2050 yılına kadar olan süreçte ulaştırma sektörü ve taşıma modlarının geleceğine yönelik senaryolar projekte edilmiş ve Dünya nüfusunun 2050’de 9,7 Milyar olacağı öngörülürken, 2050’ye kadar en fazla nüfus artışının gerçekleşeceği kıta olarak Afrika ön plana çıkmıştır. Bu açıdan, lojistik faaliyetler için, önümüzdeki on yıllarda gelişmiş ülkeler ile AB’den ziyade, gelişmekte olan ülkelerin daha fazla talep görmesi bekleniyor. Yine SKDM’nin Ticaret Bakanlığı, ihracatçı birlikleri ve lojistik sektöründe faaliyet gösteren kurumlar ile sivil toplum örgütlerinin ajandalarında son birkaç yıldır üst sıralardaki gündem maddelerinden biri olduğunu vurgulamalıyız. Özellikle Ticaret Bakanlığı, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve dünyadaki diğer gelişmelerin takibi ve atılabilecek adımların belirlenmesine yönelik çalışmalarda öncü rol oynuyor. Bugüne kadar yapılan çalışmalar neticesinde ülkemizin Avrupa Yeşil Mutabakatı’na adaptasyonunu sağlayacak bir yol haritası tespit edilmiş ve ilgili kurumlarımızın katkıları ile bir eylem planı oluşturularak, Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu (YMÇG) ve Yeşil Mutabakat Eylem Planına (YMEP) ilişkin 2021/15 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi 16 Temmuz 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış bulunuyor. Yine Ticaret Bakanlığı tarafından her yıl Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu’nun yürüttüğü faaliyetler, raporlanmak suretiyle kamuoyunun bilgisine sunuluyor. İlgili regülasyon sürecinin yanı sıra dış ticaret ve lojistik sektörünün her bir paydaşı tarafından bu konuya ilişkin bilgilendirme notlarının hazırlandığını, hem kamu hem de özel sektör tarafından bu konu özelinde çeşitli etkinlikler düzenlendiğini, uygulamadan etkilenme ihtimali olan her bir sektörün enforme edilmesinin sağlandığını ve geçiş dönemi sürecinde her bir aktörün sürece uyum sağlamalarının amaçlandığını belirtebiliriz.
Pazar kaybı yaşanmaması için hareket şart
Sonuç olarak Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın (SKDM) önümüzdeki 5 yıl için dış ticaret ve lojistik dünyasında gündemin üst sıralarında yer almaya devam edeceğini tahmin etmek hiç de zor değil. AB özelinde SKDM yükümlülüğünün karbon emisyonu gömülü ürünlerin ithalatçılarında bulunduğunu ve bu ithalatçılar için karbon ücretlendirmesinin ithalat maliyetlerini arttıracak olması hususları dikkate alındığında, AB’de yerleşik ithalatçı firmaların ilerleyen yıllarda üretiminde karbon salınımının söz konusu olmadığı ve eşik değerler içinde olduğu tedarikçilere yönelmesinin adeta zorunlu bir süreç olacağını hesaba katmalıyız. Türkiye olarak AB’nin global bağlamda en büyük ticaret partnerlerinden biri olduğumuzu düşündüğümüzde, bu uygulamanın sadece AB’deki ithalatçıların ithalat maliyetlerini arttıran ve ülke olarak bizim dış ticaret yapımıza temas eder bir yönü olmayan bir süreç olarak değerlendirilmesi olası değil. O yüzden AB tarafından geçiş dönemi çok yakın bir tarihte başlayacak olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na dair her türlü gelişmeyi, dış ticaret ve lojistik sektöründe faaliyet gösteren ihracatçılar ve taşımacı firmaların, bu sektörleri regüle eden başta Ticaret Bakanlığı olmak üzere ihracatçı birlikleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ve ilgili sivil toplum örgütlerinin yakından takip etmelerinin ve tüm paydaşların bu Mekanizma’ya uyumu için gerekli bilgilendirme ve bilinçlendirme aksiyonları almalarının dış ticaretimizin ilerleyen dönemlerde pazar kaybı yaşamaması ile ülkemizin ihracat hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi açısından fevkalade önemli olduğu kanaatindeyim.